....
"Madem önceden biliyor ne yapacağımızı, o zaman ne yaparsak yapalım O'nun bildiğini yapıyoruz. Boş yere uğraşıp duruyoruz. Kaderin mahkûmuyuz."
Hemen kalk yerinden bir takvim yaprağına bak. Orada senin de önceden bildiğin şeyler yazılı. Güneşin, meselâ üç ay sonra, oturduğun şehirde hangi dakikada doğacağını ve batacağını yazmış olmalılar. Artık sen de önceden biliyorsun. Acaba güneş, sen öyle bildiğin için mi o dakikada doğuyor? Yoksa güneş o dakikada doğacağı için mi sen öyle biliyorsun? Gördüğün gibi, bilmek olmayı belirlemez, olmak bilmeyi belirler. Bir iş olmuşsa/olacaksa, öyle bilinir. Bir iş nasıl bilinirse, öyle olmaz. Öyle bilindi diye öyle olmaz. Öyle bilinecek diye öyle de olmaz. Allah’ın da önceden bilmesi, ne edeceğimizi belirliyor değil. Bizi böyle ettiğimiz için, O önceden öyle biliyor. Yoksa, O’nun da sonradan bilmesini mi arzu ederdin. Zamanı yoktan var eden, sence zamana mahkûm mu olsun? O da mı “az sonra”ları beklesin?
***
"Hayır ve şerri Allah’tan biliyoruz. Üstelik, böyle iman etmemiz isteniyor. Şer Allah’tan ise ben var olan bir şerri tercih ettim diye, bir kötülüğü seçtim diye bana niye günah yazılıyor, niye hesap soruluyor?"
Sanıyorum, en son girdiğin test sınavını unuttun. Sınav kâğıdında, her sorunun altında bir doğru cevap, dört yanlış cevap yazılıydı. Yani, elinde tuttuğun kitapçıkta “yanlış”lar “doğru”ların dört katı fazlaydı. Hiç sınav kitapçığını/kâğıdını hazırlayanlara, “Niye bu kadar yanlış yazdınız?”diye itiraz etmek aklına geldi mi? Onların “yanlış”ları yazmaları sence “yanlış” mıydı? Elbette ki hayır! Onların yanlışları yazmaları senin doğruyu seçme yeteneğini görmeleri içindi. Onların yanlış yazmaları yanlış değil, senin yanlışı seçmen yanlıştır. Bunun gibi, dünyada doğrular da var, yanlışlar da… Yanlış olanın önünde seçenek olarak durması yanlış değil. Senin onu seçenek olarak seçmen yanlış! Bu kuralı büyüklerimiz, “halk-ı şer, şer değil, kesb-i şer şerdir!” diye yazmışlar. Anlayacağın: Allah’ın kötülüğü var etmiş olması kötülük değil, senin kötülüğü seçmen kötülüktür.
Hemen kalk yerinden bir takvim yaprağına bak. Orada senin de önceden bildiğin şeyler yazılı. Güneşin, meselâ üç ay sonra, oturduğun şehirde hangi dakikada doğacağını ve batacağını yazmış olmalılar. Artık sen de önceden biliyorsun. Acaba güneş, sen öyle bildiğin için mi o dakikada doğuyor? Yoksa güneş o dakikada doğacağı için mi sen öyle biliyorsun? Gördüğün gibi, bilmek olmayı belirlemez, olmak bilmeyi belirler. Bir iş olmuşsa/olacaksa, öyle bilinir. Bir iş nasıl bilinirse, öyle olmaz. Öyle bilindi diye öyle olmaz. Öyle bilinecek diye öyle de olmaz. Allah’ın da önceden bilmesi, ne edeceğimizi belirliyor değil. Bizi böyle ettiğimiz için, O önceden öyle biliyor. Yoksa, O’nun da sonradan bilmesini mi arzu ederdin. Zamanı yoktan var eden, sence zamana mahkûm mu olsun? O da mı “az sonra”ları beklesin?
***
"Hayır ve şerri Allah’tan biliyoruz. Üstelik, böyle iman etmemiz isteniyor. Şer Allah’tan ise ben var olan bir şerri tercih ettim diye, bir kötülüğü seçtim diye bana niye günah yazılıyor, niye hesap soruluyor?"
Sanıyorum, en son girdiğin test sınavını unuttun. Sınav kâğıdında, her sorunun altında bir doğru cevap, dört yanlış cevap yazılıydı. Yani, elinde tuttuğun kitapçıkta “yanlış”lar “doğru”ların dört katı fazlaydı. Hiç sınav kitapçığını/kâğıdını hazırlayanlara, “Niye bu kadar yanlış yazdınız?”diye itiraz etmek aklına geldi mi? Onların “yanlış”ları yazmaları sence “yanlış” mıydı? Elbette ki hayır! Onların yanlışları yazmaları senin doğruyu seçme yeteneğini görmeleri içindi. Onların yanlış yazmaları yanlış değil, senin yanlışı seçmen yanlıştır. Bunun gibi, dünyada doğrular da var, yanlışlar da… Yanlış olanın önünde seçenek olarak durması yanlış değil. Senin onu seçenek olarak seçmen yanlış! Bu kuralı büyüklerimiz, “halk-ı şer, şer değil, kesb-i şer şerdir!” diye yazmışlar. Anlayacağın: Allah’ın kötülüğü var etmiş olması kötülük değil, senin kötülüğü seçmen kötülüktür.
28комментариев
Чтобы оставить комментарий, необходимо на сайте.