KUTSAL NİKOLA

Fırsat bugünken yarasını yarın taşır der atasözleri.
Kırsal kesim hayaliyle yaşarken yamasını diken horlamalar oluyor.
Bir kaşla iki gözü görmek herkese mahsus bir yalan değil.
Kirvesi Türkçe olan ulamalar küpe olsun kulaklarımıza!
Zurna dur demez davul olanın yaşına.
Turna uçtu yine tellalın hayran bakışlarına.
Zati alimiz kör kütük sarhoş kılmasın hiçbirimizi!
Kutsal Nikola aslında yakarışlarla vadilere tırmanan bir kartaldı!
Kanatlarının uzunluğu otuz altı metre gelip boyuda on altı metreydi!
Ayakları üzerine dikilip söyle bir gerindimdi adaleleri bir pehlivanın ki kadar kasılırdı.
Onu gören herkes essiz bir avcı olduğunu hemen fark ederdi.
Kısrak bir atin görkemini yaşardı.
Gün ışığına soyunan uygarlıklarla yasayan kurtlar gönlü açlıkla savaşırlarken,
o kartal olmasına rağmen her türlü cisme girip çıkabilirdi.
Yaradan ona öyle bir özellik vermişti.
Gezegenler arasında geçen münakaşa ilik kuruturken,
ozanlara kara kirpiklerle dinlemek düşer.
Her türlü yaratığın bulunduğu diyarlar dururken,
Nikola kartal soyunun henüz hiç bulunmadığı Jüpiter gezegeninde yaşardı.
Gezegenin en yüksek dağını kendisine mesken seçmişti.
Bu dağın doruğuna hiç bir yaratık çıkamaz,hatta başlarını doğrultup yukarıya bile bakmaya cesaret edemezlerdi.
Tez elden gelen mazilerle kılıcı belime der incelikle yaşayan kafalar.
Göl varken ırmağa dert yanmaz dula gül getiren azgınlar.
Kutsallıkla gürbüz bir yaşı taşımak zorken bile hiç bir canlı Nikola,yı göremez, o ise herkesi bilirdi.
Yalnız bir sorunu vardı. Yaradılış olarak yalnızdı.
O kartal soyunun ilk yaratılanı vade o soydan gelecek olanların kralıydı.
Ufuk tanla birleşince düşe yatan hırlayan kediler olmak zorunda derdi kafa dengi efsaneler.
Hayat dikenle birleşince ozan dileğinden bir dua küflendi nefsin tohumuna.
Merak onu buldu bir gün, kendi kendine yalnızken düşündüğünü fark etti.
Ben düşünen bir kartalım. Olacak şey değil, dedi.
Düşünceyi keşfedince aklınında olduğunu fark etti.
O gezegende insan olmadığı için kendisiyle kıyaslayacak düşünen akıllı bir yaratık bulamıyordu.
Çünkü diğer yaratıkların hepside kendi çaplarında birer hayvandılar.
Tende kısa bir süreçte mimikleriyle birlikte mizacı gerçek kinleri yaşadı.
Aylar şenlikle türkü yaktılar öfkesine.
Diğer simalar ansızın yeşeren fikirlerle doldu.
Yıldızlarda yalnız değildi.
Bu hayvanlar grup grup yaşarlardı.
Kimisi sürüngenler kimisi etoburlar, kimiside otoburlardan oluşuyordu.
Kendisi ise hiç bir şey yemezdi.
Daha doğrusu açlık nedir hissetmezdi.
Karnı acıkmadığı içinde yemek yemenin ne demek olduğunu bilmezdi.
Gözü gönlü tokken şaha kalkan asil takatıydı.
Etrafına baktıkça diğer hayvanların bir şeyler yediklerini görürdü,
hatta birebirlerini yediklerini görürdü.
Her hangi bir hayvanın kendi cinsinden birisini yediğini gözlemlediğindeyse, içi bulanır başı dönerdi.
Ekin zamanı umutla yargılamak zor derdi.
Diğer hayvanların yaşayışlarını inceler nasıl çoğaldıklarını anlamaya çalışırdı.
Hayvanlar çoğalmak için biri birinin üzerine yattıkça,
o dostluğa değil eziyete yorumlardı durumu.
Bazı hayvanların dövüşerek sevişmelerini görünce hep şaşırırdı.
Manasız yasalar doğanın sıcaklığını zedeler sanmakta,
zil zurna aşka umutla bağlananlara hayır duası kâfi der geçeriz.
Onunda gevrekten bir alıntısı olmalı dedi vadiler yoncası.
Bir gün derin bir düşünceye daldı ve güzeller güzeli dişi bir kartalı düşledi.
Birden bire şaşkına döndü.
Aradığı karşısındaydı.
Yanına yaklaşıp hayalperestlikten kurtulmak için dokundu.
Karşısındaki gerçeğin ta kendisiydi.
O özündeki sükunet kadar canlıydı.
Artık kartallar aleminin kral bir Nikola,si birde kraliçesi vardı.
Kartal Nikola kraliçenin yaratılmasıyla kanatlarının ikişer,
boyununsa üç metre kısaldığını gördü.
Demek ki bu benim bedenimden çıktı, diye düşündü.
Artık gece gündüz birlikteydiler.
Cinselliğin ve çiftleşmenin ne olduğunu bilmedikleri için,
biri birlerine hep dokunmakla yetiniyorlardı.
Bu dokunuşlar zamanla uzadı sevişmeye arkasındanda,
çiftleşmeye dönüsünce ortaya üç yavru çıktı.
Bu yavrular kartal soyunun Jupiter,deki başlangıcıydı.
Kutsal Nikola bu üç yavruyu yuvadan uçurduğunda uçanlar bir daha, arkalarına bakmadan engin ovalara doğru süzülüp gittiler.
Artık oraya bir daha çıkamazlardı.
Oraya çıkmak için kralın kasları gibi kaslara sahip olmaları gerekirdi.
Halbuki onlar kralın yanında cüce gibi kalmışlardı.
Kutsal Nikola ve kraliçe sevişmeye devam ettiler fakat,
bir daha ne yumurtladılar nede yavru yaptılar.
Artık zaman aşağıdakileri izleme zamanıydı.
Aşağıya inenler yediler, içtiler avlandılar vede çoğaldılar.
Bu çoğalma yıllarca uzayıp gitti ve kartal soyuda artık diğer
hayvanlarla beraber, Jüpiter,deki yerlerini almış oldular.
Kartal soyunun yaratılmasıyla,da bir boşluk doldurulmuş eksiklik giderilmiş oldu.
Yıllar yılları kovaladı, kartal soyu Jüpiter,in dört bir yanına yayıldı.
Öyle çoğalmışlardı ki artık aralarında korkunç savaşlar oluyordu.
Besili ve daha güçlü olanlar bir punduna getirip zayıf ve güçsüzlerin, kellelerini koparıyordu.
Bu kelle koparmalarda gerekli olan sayıyı dengede tutuyordu.
Aşağıdaki kapışmaları seyreden Kutsal Nikola,
ne olur ne olmaz diye boyunun biraz daha kısalmasına razı olarak,
yedi tane vurucu avcı yetiştirdi.
Aşağıdakilerin hiç birinde bu avcılarla başa çıkacak güç yoktu.
Bunlar çok özel kuvvetlerdi. Gerekmedikçe bunlara emir verilmeyecek, sadece aşağıda olup bitenler izlenecekti.
Şayet günün birinde birileri çizmeyi aşar noktaya gelirse,
bu vurucu timler kullanılacaktı.
Kutsal Nikola kendi sihir gücüyle hem vurucu timleri,
hemde kendisini görünmez yapıyor,
gidip aşağıları dolaşıp yukarıya geri çıkıyordu.
Bu gezi esnasında ne onu nede diğer avcıları aşağıdakilerden
kimse göremiyordu.
Zaman zamanı aştı genç ve güçlü bir kartal çıktı ortaya.
Onun görkemi herkesi aştı.
Kutsal Nikola´nın kartal soyunu yarattığı zamanla,
gelinen dönem içerisinde o kadar çok zaman geçti ki
herkes onu unuttu, hatta yok sandı.
Bu genç ve güçlü kartalda "Madem Jüpiter diye bir gezegen var,
bende bu gezegende yasıyorsam demekki en güçlü kartalda şu anda benim." dedi ve bir takım garip huylar geliştirdi.
Durmadan onun bunun yuvasını yıkıyor, yavruları yuvadan atıyor,
önüne geleni havada avlıyor, akla hayale gelmedik şeyler yapıyordu.
Espri üstatlığın yorumudur.
Bu genç kartalın şiddet yönü öylesine gelişti ki kurtlara, çakallara
hatta ayılara saldırmaya başladı.
Yükseklerden süratli bir şekilde süzülerek kurda öyle bir çarpıyordu ki, darbeyi yiyen kurt on, on beş metre yuvarlanıp bir çukura düşüyor ve buda tepesine çökmesiyle orada işi bitiriyordu.
Akıbeti bir arpa boyu yol alanlar çelişkiye sırtını çevirenler olur.
Barınak arayan kuş tüyüne bile zerre kadar güvenmeyenlerdi.
Bu olay kralın dikkatini çekti.
-Yavrum sen ne yapıyorsun, aklınımı kaçırdın?
Hiç ayılarla ve kurtlarla boğuşulur mu dedi,
ama genç kartal bildiği yolda hızla ilerliyordu.
Sonunda işi öyle bir aşamaya getirdi ki gölgesinden bile herkes kaçar oldu.
Bunun geldiğini gören diğer kartallar yurdunu yuvasını terk edip kaçtı.
Çok geniş bir alan tamamıyla kendisine kalmıştı.
Oda bu uçsuz bucaksız ovalarda avlanmanın tadını çıkarıyordu.
Bir olay Kutsal Nikola´nın dikkatinden kaçmadı.
Bu genç ve güçlü kartal avladıklarından arta kalanları,
yüksek dağlardan birisinin tepesinde oturan yuvasını oraya yapmış olan yaşlı bir kartala götürüyordu.
Bu yaşlı kartal hiç mi hiç avlanmaz fakat en güzel döşleri,
en güzel butları yerdi.
Bunların hepsini de genç kartal hayatını ortaya atarak avlardı.
Kutsal Nikola genç kartalın davranışını incelemek için görünmez bir şekilde yaşlı kartalın yuvasına indi.
Baktığında yaşlı kartal tüyü dökülmüş bir şekilde yaslanmış oturuyordu.
Sofrasında sadece kuş sütü eksikti.
Çenesi durmadan işliyor, durmadan bir şeyler atıştırıyordu.
Kutsal Nikola bir kenara oturdu, bir karaca yavrusuyla genç kartal içeri girdi.
Saygıyla yaklaşıp yaşlı kartalın önüne koyup adım adım geri çekildi.
Saygıda kusur yoktu.
Yaşlı kartal karaca yavrusunu ayağıyla itti ve:
- Parçala şunu, dedi.
Genç kartal kısa bir sürede yavru karacayı yaşlı kartalın
damak zevkine uyacak şekilde parçaladı.
Yaşlı kartalın pençeleri körelmiş dişleri dökülmüştü.
Kartal Nikola genç hemde yakışıklıyken ayrıca güçlü fikirle yaşayan bir kartalın
tüyü dökülmeye yüz tutan bir yaşlı kartala hizmet etmesini anlayamadı.
- Vay başıma gelenler! dedi.
Akıldan yana tutsak olan yaşlı kartal artık bunak sayılırdı.
Öylesine uzun yıllar vardı,ki mazide artık hesapları hep geçmişe göre oluyordu.
Gün doğmadan vazifeleri yapmayı bırakmıştı artık.
Genç kartalsa onun her dilediğini yapar kendisini beladan kurtaramaz
başını taslara çalardı.
Sırf bunağa yemek getirmek uğruna kaç kez ölümle burun buruna gelmiş, çeşitli yerlerinden yaralar almıştı.
Olayın aslını öğrenen Nikola, bunağın ömrünü sonu belli olmayan bir tarihe kadar uzattı.
Buradaki amacı sadece ve sadece genç kartalın yapacaklarını izlemekti.
Acaba bir gün gelip bu genç kartal az olsun ama öz olsun vede benim olsun deyip kendi akıl ve düşüncesini kullanacak mıydı yoksa ömrünün sonuna kadar bir bunağa mahkum olarak mı yaşayacaktı.
Aslında genç kartal kendi ayakları üzerine durup kendisi karar verip kendisi yapabilse kutsal Nikola biliyordu ki çok güzel şeyler yapacak, fakat akıl ve düşüncesini
bunağın zindanında bıraktığı için işlerini hep akıldan yoksun olarak yapıyordu.
O zamanda işin sadece bedene dayalı kısmını gerçekleştiriyor
onunda faturası ağır oluyordu.
Kutsal Nikola hayıflanarak yukarı çıktı.
Bu genç kartal bunağın verdiği modası geçmiş akılla o kadar çok iş yaptı,ki tüm kartal sülalesi "illallah" dedi!
Sonuçta unutulmaya yüz tutan Kutsal Nikola kartal soyu tarafından anılır oldu.
Feryatlar Nikola,nın kulak zarını yırtıp ta arka tarafa geçti.
-Kulağımı kaybetmektense harekete geçerim daha iyi, diyen Kutsal Nikola iki vurucu timini harekete geçirdi ve avcılar bilinmeyen bir yöne doğru süzülüp gözden kayboldular.
Genç kartal bir gün yuvasına geldiğinde yuvada bazı delikler gördü.
- Buralara birileri uğramış ama olanaksız bu, dedi.
Kimsenin oralara uğrayacak cesareti gösteremeyeceğini biliyordu.
Çünkü yıllardır olay hep öyle idi.
Şüphelenip kızdı ve ava çıktı.
O günü yine çok can yakıp parçalanmış cesetlerle bunağa gitti.
İçini ise bir korku sarmıştı.
Gerçekten birileri ta yuvaya kadar sokulacak cesareti gösterebilmiş miydi?
Bunakla vedalaşıp dışarı çıktı, karsı dağa baktı,
kendi yuvasının olduğu yerden alevler yükseliyordu.
Bir kanat çırpmada yuvaya geldi ve baktı ki o üzerine titreyerek yaptığı güzelim yuva alev alev yanıyor.
Müthiş bir kin içini kapladı.
Damaklarını acı yaladı.
Kızacaktı ki kızamadı.
Ne garip birden bire paniğe kapıldı.
Ìlk defa ne yapacağını bilemiyordu.
Hısım akraba etrafa toplanmış olayın nedenini anlamaya çalışıyorlardı.
Bununsa zamanı çok dardı
Hemen ortaya bir şeyler atıp etraftakileri yatıştırması gerekiyordu.
Gerekiyordu gerekmesine de ne söyleyecekti ki?
Henüz bunakla görüşmemişti, onunla soruşturmadan bir şey söyleyemezdi.
Durumu ona ilettiğinde oda çaresizliğini vurguladı.
Şaşkınlığı da apayrı bir davaydı.
Olay hem hızlı hemde karmaşık bir şekilde feleğin çemberine girmişti.
Acele orta yere bir suçlu bulmak gerekiyordu.
Etraflarına baktılar, o suçu üstlenecek bir tek kimseyi bulamadılar.
Zaman gittikçe daralıyor, ilmikse gittikçe boğazı sıkıyordu.
Sonunda bunak:
- Bu işi yapsa yapsa o yapar, dedi.
Genç kartalın zaten düşünmesine gerek yoktu ve hemen "Bu işi o yaptı!" dedi.
Demesiyle olay kartallar alemine yayıldı ve böylece genç kartal
bunağın aklına gitmekle ölüm fermanını imzalamış oldu.
Bu olay Kutsal Nikola,nın genç kartala biçtiği zamanın
sonunun gelmiş olmasıydı.
Halbuki o kendi aklını kullansa kendi kendine yetinse idi
tüm kartallar alemi kârlı çıkacaktı.
Ama o kendisine verilen görevi hovardaca kullanıp çar çur edince,
kartallar aleminden silinip gitti.
Doğa boşluk tanımaz derler yeni bir kartalın öne çıkması gerekiyor.
Bakalım o az olan, öz olan ama kendisinin olan aklını kullanıp,
kartal soyunu bir üst noktaya taşıyabilecek mi?
Keşke genç kartal onu yapabilseydi.
2 лайков 107 просмотров
1комментарий
Чтобы оставить комментарий, необходимо на сайте.
Serdar
01 фев 2022, 00:20
Bir guna owrenern tureski dili.