Naziat 30,31,32,33 Keşşaf tefsiri (türkçe)
Naziât, 30-33. Ayet
وَالْاَرْضَ بَعْدَ ذٰلِكَ دَحٰيهَا ۜ ﴿٣٠﴾ اَخْرَجَ مِنْهَا مَٓاءَهَا وَمَرْعٰيهَا ۖ ﴿٣١﴾ وَالْجِبَالَ اَرْسٰيهَا ۙ ﴿٣٢﴾ مَتَاعاً لَكُمْ وَلِاَنْعَامِكُمْ ۜ ﴿٣٣﴾
Meâli
30. Bundan sonra da Arz’ı (hayata elverişli şekilde) yaymıştır.
31. Ondan suyunu ve otlağını çıkarmıştır.
32. Dağları da [Yer’e] sağlamca çakmıştır.
33. Siz ve hayvanlarınız yaşasın diye...
Tefsiri
“(Ondan) suyunu” su fışkırtan pınarlarını “ve otlağını” onun yaban otunu (“çıkarmıştır”). Mer‘â aslında yaban otunun mahallidir (dolayısıyla âyette mahal zikredilip, hâll kastedilmiştir).
الأرض (Arz’ı) ve الجبال (dağları) kelimeleri, دحا (yaymıştır) ve أرسى (sağlamca çakmıştır) fiillerinin takdir edilmesiyle mansūb kılınmıştır ki bu, “şarîtatu’t-tefsîr” (tefsir kaydı getirme) üzere gizlice fiil takdir etmektir. Hasan-ı Basrî bu iki kelimeyi mübtedâ olmak üzere merfû‘ okumuştur.
Şayet: “ أخرج ’nin başına atıf edatı getirilmeli değil miydi?” dersen şöyle derim: Bu konuda iki farklı yorum vardır: 1) “Arz’ı yaymıştır.” ifadesi, “Onu yayıp, yerleşime uygun biçimde döşeyivermiştir.” demektir. Sonra bu döşeme işini Arz’ın yerleşime imkân vermesi hususunda mutlaka gerekli olan şeyle tefsir etmektedir ki o da yeme-içme işini düzenleme, su ve otlağın çıkarılması, yerin ve üzerindekilerin rahatça yerleşebilmesi için dağların kazık misali çakılıp perçinlenmesi sayesinde yerin üzerinde oturabilme imkânıdır. 2) [Öncesine] bir قَدْ edatı takdir ederek أخرج ’nin hâl olmasıdır. Tıpkı أو جاؤكم حَصِرَتْ صُدُورُهُمْ (“[Ancak kendileri ile aranızda anlaşma bulunan bir topluma sığınanlar ya da sizinle savaşmaktan da, kendi kavimleriyle savaşmaktan da] içleri daralarak size gelenler müstesna...” [Nisâ 4/90]) âyetinde olduğu gibi.
“Yerin otlağını” ifadesiyle, insanların ve hayvanların yediklerini kastetmiş olup ra‘y (otlama) insan için emaneten [yeme yerine] kullanılmış olur. Tıpkı ... يَرْتَعْ وَ يَلْعَبْ ... (“Yarın onu bizimle beraber gönder de yayılsın, oynasın...” [Yûsuf 12/12]) âyetinde rate‘nin (yayılma), emaneten [insan için] kullanıldığı gibi. Nitekim{Dipnot} يَرْتَعْ fiili, ra‘y (sürü gütme) kökünden nerta‘i (sürüyü yayalım) şeklinde de okunmuştur.{Dipnot} Bu sebeple denmiştir ki Allah, suyu ve otlağı zikrederek, tuza varıncaya dek -çünkü o da sudandır- yerden çıkan, ihtiyaçların karşılandığı, sayesinde geçinilen şeylerin tamamını ortaya koymuş olmaktadır.
Ve bunu “siz ve hayvanlarınız için bir meta” geçimlik kılma yapmıştır; çünkü (tüm nimetlerin) bolca döşenmesinin menfaati insanlara ve hayvanlarına ulaşmaktadır.
©Mahmut Az Zamahşary "Keşşaf" tefsiri.
وَالْاَرْضَ بَعْدَ ذٰلِكَ دَحٰيهَا ۜ ﴿٣٠﴾ اَخْرَجَ مِنْهَا مَٓاءَهَا وَمَرْعٰيهَا ۖ ﴿٣١﴾ وَالْجِبَالَ اَرْسٰيهَا ۙ ﴿٣٢﴾ مَتَاعاً لَكُمْ وَلِاَنْعَامِكُمْ ۜ ﴿٣٣﴾
Meâli
30. Bundan sonra da Arz’ı (hayata elverişli şekilde) yaymıştır.
31. Ondan suyunu ve otlağını çıkarmıştır.
32. Dağları da [Yer’e] sağlamca çakmıştır.
33. Siz ve hayvanlarınız yaşasın diye...
Tefsiri
“(Ondan) suyunu” su fışkırtan pınarlarını “ve otlağını” onun yaban otunu (“çıkarmıştır”). Mer‘â aslında yaban otunun mahallidir (dolayısıyla âyette mahal zikredilip, hâll kastedilmiştir).
الأرض (Arz’ı) ve الجبال (dağları) kelimeleri, دحا (yaymıştır) ve أرسى (sağlamca çakmıştır) fiillerinin takdir edilmesiyle mansūb kılınmıştır ki bu, “şarîtatu’t-tefsîr” (tefsir kaydı getirme) üzere gizlice fiil takdir etmektir. Hasan-ı Basrî bu iki kelimeyi mübtedâ olmak üzere merfû‘ okumuştur.
Şayet: “ أخرج ’nin başına atıf edatı getirilmeli değil miydi?” dersen şöyle derim: Bu konuda iki farklı yorum vardır: 1) “Arz’ı yaymıştır.” ifadesi, “Onu yayıp, yerleşime uygun biçimde döşeyivermiştir.” demektir. Sonra bu döşeme işini Arz’ın yerleşime imkân vermesi hususunda mutlaka gerekli olan şeyle tefsir etmektedir ki o da yeme-içme işini düzenleme, su ve otlağın çıkarılması, yerin ve üzerindekilerin rahatça yerleşebilmesi için dağların kazık misali çakılıp perçinlenmesi sayesinde yerin üzerinde oturabilme imkânıdır. 2) [Öncesine] bir قَدْ edatı takdir ederek أخرج ’nin hâl olmasıdır. Tıpkı أو جاؤكم حَصِرَتْ صُدُورُهُمْ (“[Ancak kendileri ile aranızda anlaşma bulunan bir topluma sığınanlar ya da sizinle savaşmaktan da, kendi kavimleriyle savaşmaktan da] içleri daralarak size gelenler müstesna...” [Nisâ 4/90]) âyetinde olduğu gibi.
“Yerin otlağını” ifadesiyle, insanların ve hayvanların yediklerini kastetmiş olup ra‘y (otlama) insan için emaneten [yeme yerine] kullanılmış olur. Tıpkı ... يَرْتَعْ وَ يَلْعَبْ ... (“Yarın onu bizimle beraber gönder de yayılsın, oynasın...” [Yûsuf 12/12]) âyetinde rate‘nin (yayılma), emaneten [insan için] kullanıldığı gibi. Nitekim{Dipnot} يَرْتَعْ fiili, ra‘y (sürü gütme) kökünden nerta‘i (sürüyü yayalım) şeklinde de okunmuştur.{Dipnot} Bu sebeple denmiştir ki Allah, suyu ve otlağı zikrederek, tuza varıncaya dek -çünkü o da sudandır- yerden çıkan, ihtiyaçların karşılandığı, sayesinde geçinilen şeylerin tamamını ortaya koymuş olmaktadır.
Ve bunu “siz ve hayvanlarınız için bir meta” geçimlik kılma yapmıştır; çünkü (tüm nimetlerin) bolca döşenmesinin menfaati insanlara ve hayvanlarına ulaşmaktadır.
©Mahmut Az Zamahşary "Keşşaf" tefsiri.
7комментариев
Чтобы оставить комментарий, необходимо на сайте.